Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey 1926 yılında hükümete sunduğu bir raporda şöyle diyordu:
"Dersim, Cumhuriyet hükümeti için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kesin işlem yapmak ve üzücü ihtimalleri önlemek, memleketin selameti için mutlaka lazımdır. Mektep açmak, yol yapmak, refahı temin edecek fabrikalar kurmak özetle yurtlandırma ve medenileştirme yoluyla bölgeyi ıslaha çalışmak hayalden başka bir şey değildir."
1930'da Birinci Umum Müfettişi İbrahim Tali Öngören izlenecek yöntem olarak şunları belirlemişti: • "A) Bütün Dersim'in hariçle münasebetini kat ederek, taarruzlarına ve ticaretlerine mani olmak, aç kalacak halkı zamanla kendiliğinden ilticaya icbar etmek ve şu suretle Dersimi fenalıklardan tahliye. • B) Her tarafı esaslı surette kapadıktan sonra ihata çemberini tedricen darlaştırmak ve fenalıklardan dolayı yakalananları derhal Dersim'den çıkartarak garba serpiştirmek"
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ise "Dersimli okşanmakla kazanılmaz" derken "Dersim'in koloni gibi nazarı itibara alınmasını" öneriyordu.
1934 yılında çıkartılan İskan Kanunu ve 1935 yılında çıkartılan Tunçeli İlinin İdaresi Hakkındaki Kanun kapsamında da bu önerilere uygun bir takım hareketlere girişildi.
Kanuna göre; Dersim'in adı değiştiriliyor ve yeni bir il kurularak adına ‘Tunçeli' deniliyordu. Yeni kurulan vilayete rütbesiyle ilgili yetkilere sahip olmak üzere bir korgeneral vali, kumandan olarak atanıyordu.
Tunceli Kanununa göre "Vali-Kumandan" aşırı yetkilerle donatılmış, yarama yürütme ve yargının neredeyse tüm yetkileri tanımlanmıştı. Güvenlik açısından gerekli görülürse il halkından olan kişileri ve aileleri il içinde bir yerden bir diğer yere nakletmeye ve bu kişi ve ailelerin il içinde ikamet etmelerini engellemeye yetkiliydi. İdam hükümlerinin de tescil edilmesi de valinin yetkisindeydi. Tecil edilmeyen idam cezaları infaz ediliyordu. Aslında bu hüküm anayasaya aykırı idi. Çünkü mevcut anayasaya göre idam hükümlerinin onayı TBMM'ye aitti.